Your Loving, Vincent
Tekrar ve tekrar merhaba kıymetli dostum,
Çok bekledim bu yazıyı hazırlamak için. Tüm bu zihin yorgunluğunun üstüne sade bir Türk Kahvesi tadında bir yaşamla gelmek istedim sana eğer katılırsan. Evet başlıktan tahmin etmişsindir kim olduğunu muhtemelen. Tüm insanlığın büyük olasılıkla görüp görebileceği en iyi ressamlardan biri olan Vincent Van Gogh ziyaret edeceğimiz isim. Eğer hazırsan, atlayalım trenimize ve yolculuğumuz başlasın.
“La tristesse durera toujours“
Vincent Van Gogh
“Keder sonsuza dek sürecektir.”
Eğer Doctor Who izliyorsan, seçtiğim müzik muhtemelen duygulanmana, belki de gözlerinden bir iki damlacık yaş akmasına sebep olmuş olabilir ancak Vincent’ın da söylediği gibi hüzün, yaşamımızın bir parçası, bunu kabullenmeliyiz diye düşünüyorum. Bu arada umarım geldiğimiz yeri beğenmişsindir. Hollanda’nın Groot-Zundert adındaki tatlı bir köyünün girişindeyiz. 1853 yılının Mart ayındayız ve hava, yağmur bulutları ve batan güneş ile bize harika bir manzara çiziyor, sanki birazdan doğacak insanın tüm yaşamını anlatacakmışcasına. Haydi köye girelim!
Kendisinden tam bir yıl önce ölü bir şekilde doğan abisi ile aynı adı taşıyan Vincent’ın, üç kız, iki erkek olmak üzere beş de kardeşi oluyor ilerleyen zamanlarda. Hepsinin ismini verip kafanı karıştırmayacağım elbette ancak bu kardeşlerden biri var ki, Vincent’ın hayatı boyunca en çok güvendiği insan halini alıyor. Vincent’tan sonra ailenin en büyük çocuğu olan Theo’dan bahsediyorum evet. Vincent’ın en büyük destekçisi olan Theo olmasa, belki de Vincent Van Gogh gibi bir dehayı hiç duymamış olacaktık. Kim bilir, belki onun da hayatını başka bir zamanda detaylıca ziyaret ederiz. Dönelim sarımtırak ressamımıza…
Vincent dönemin şartları ve ailesinin baskısıyla on bir yaşındayken yatılı bir okula gönderiliyor. Burada mutsuz da olsa, ufak karalamalar da yaparak ilk okulu tamamlıyor ve on üç yaşındayken ikinci okuluna başlıyor. Yabancı diller konusunda yetenekli olsa da, ikinci yılında okulu bırakıyor ve bildiğimiz anlamda eğitimi burada sonlanıyor. Ancak her mucize farklı bir zorlanış sürecinden geliyor olsa gerek, on altı yaşında amcasının yanında sanat simsarı olarak çalışmaya başlıyor.
1872 Eylül’ü de epey esiyormuş yahu. Ah, işte orada. Yaşam boyunca sürecek mektuplaşmalar arasında ulaşabildiğimiz en eski mektup. Baksana, rüzgar neredeyse postacıyı bile devirecek! Sahi ya, o postacı bu mektubu kaybetse neler olurdu acaba? Vincent ile Theo bu kadar yakın kalabilirler miydi? Vincent sanatına devam edebilir miydi? Yine çok soru soracağız gibi bu seyahatte de. Postacıyı durdurup şu mektuba canlı gözlerle bir bakmaya ne dersin? Heheheh, bu fikri seveceğini biliyordum, haydi gel!

Çok Sevgili Theo,
Mektubun için teşekkür ederim, güvende olduğunu bilmek mutluluk verici. İlk birkaç gün seni özledim ve öğlenleri eve döndüğümde seni bulamamak biraz tuhaf hissettirdi.
Beraber güzel günler geçirdik ve ne zaman fırsat bulursak bir şeyler görmeye ya da biraz yürümeye gitmeyi başardık.
Ne berbat bir hava… Oisterwijk’te yaptığın yürüyüşler sırasında gergin hissediyor olmalısın. Dün burada at yarışı yapıldı ancak hava kötü olduğu için ışık ve havai fişek gösterileri ertelendi, o yüzden onları izlemek için kalamamış olmana sevindim. Haanebeek ve Rooslar’dan selamlar.
Seni seven,
Vincent
Vay be, bundan önceki mektuplara günün birinde erişebilecek miyiz acaba? Bu arada mektubun orijinal metnini de şuradan inceleyebilirsiin. Eğer incelemen bittiyse devam edelim yolculuğumuza.
Bu mektuptan yaklaşık bir yıl sonra Londra’ya, bundan iki yıl sonra da Paris’e taşınıyor Vincent. Londra’da geçirdiği zamanda François Millet ve Jules Breton gibi isimlerin etkisinde kalıyor ancak çizimlerini çoğunlukla eskiz halinde tutuyor. Sanata olan ilgisine rağmen iş konusunda bu kadar başarılı olamayan Vincent, 1876 yılında işten çıkarılıyor. 1880 yılına dek bir çok işte çalışan ancak hiçbirinde tutunamayan sanatçımız, kardeşi Theo’nun önerisi üzerine çizim yapmaya odaklanma kararı alıyor ve yine kardeşi Theo’nun maddi ve manevi destekleriyle beraber Brüksel’e taşınıp çalışmalarına odaklanıyor.
1881 baharında ki aynı zamanda çok çok sevdiğimiz birinin de doğduğu yıldır, o mükemmel şahsı da şuradan ziyaret edebiliriiiz. Ehem, ne diyordum, evet 1881 İlkbahar’ı. Taze çiçek kokuları bile insanı mutlu etmeye yetiyor bu doğallığı seyrederken. Vincent tekrar ailesinin evine dönüyor bu bahar günü. Dönüyor dönmeye de, bu sefer de kalbi yerinde durmuyor ve dul kuzenine aşık oluyor Vincent. Aşkına karşılık bulamayışının yanında ailesiyle de arası bozulunca Hauge’a taşınıyor 1881 yılı bitmeden.
Hauge’da Anton Mauve’dan eğitim alan ressamımız, henüz fırçasına güvenmese de, burada şehrin resimlerini yaparak perspektifini geliştirmeyi umuyor. Baksana, elinde tuvali ve boyalarıyla nasıl da mutlu mutlu koşturuyor. Hadi gel bir efsanenin gelişimindeki çizimlerinden birini canlı canlı izleyelim! Hadi yine iyisin, kahven benden 🙂

Vay be! Vincent sürecin başında birine göre epey iyi çiziyor bence, sen ne dersin? Evet evet, katılıyorum kesinlikle sana. Biraz ağırdan alıyorum, umarım sıkılmamışsındır canım dostum. Bu yıllar biraz hareketli geçiyor. Ressamımızın kalbi bir kez daha hızla atmaya başlıyor ve bu kez karşılık da buluyor sevgisine. Bu sevginin adı ise “Sien Hoornik” oluyor. Vincent için hem model hem de sevgili olan Sien’in hamile oluşu, beş yaşında bir çocuğunun oluşu ve eski bir fahişe olması Theo’da dahil tüm akrabalarıyla ters düşmesine sebep olsa da başlarda sevgisini inatla savunan ressam, bir süre sonra bu ilişkinin de yürümeyeceğini anlayıp, Sien’den ayrılarak Drenthe’ye doğal manzaralar resmetmeye gidiyor ancak kışın gelmesiyle birlikte ailesinin yanına dönüyor.
1884 yılında Vincent, aile evinde rahat çalışamayacağının farkına vararak bir stüdyo kiralıyor ve orada çalışmalarını sürdürmeye başlıyor. Bu süreçte kardeşi Theo ile görüşüp, çizimlerini kendisine göndereceğini, bunları satabileceğini söylüyor ancak o dönem Paris’te dolaşan canlı renkler, ressamımızın karanlık tonlarıyla çakışınca, satış planı beklendiği gibi gidemiyor. 1885 yılında babasının vefatı üzerine evden tam olarak kopan Vincent, stüdyoya taşınıyor ancak orada da çok kalmayıp aynı yıl içinde Anvers’e eğitim almaya gidiyor.
Gittiği akademiye fazla adapte olamadığını kardeşine yazdığı mektupta da görebiliyoruz aslında, epey güveniyor kendisine. Gerçi benim de böyle yeteneğim olsa ben de güvenirdim muhtemelen, hehehe. Ehm… Tabi bu “eski kafa” akademiye adapte olamayınca 1886 Şubat’ında çat kapı Theo’nun yanına, Paris’e geliyor Vincent ve Paris de ona iyi geliyor.
Kardeşinin çalıştığı galeride Monet gibi önemli isimlerin çalışmaları ve renk kullanımlarıyla başka bir akımın etkisi altına giren Vincent’ın çalışmaları da karanlık tonlardan daha canlı renklere dönmeye başlıyor böylelikle. Burada iki yıl içerisinde farklı alanlarda eserler çıkarıyor kendisi. Kendini yeniden keşfetmenin mutluluğu sürse de, Paris gibi bir şehrin yoğunluğu kendisini yoruyor ve daha sakin olacağına inandığı Provence vilayetinde Arles adında ufak bir kasabaya yerleşme kararı alıyor 1888 yılında.
1888-1890 yılları, Vincent için belki de eşi benzeri görülmeyecek bir üretkenlikle geçiyor. Arles’de Paul Gauguin ile tanışan ressam, kendisinden farklı yaklaşımlara sahip olan Gauguin ile sıkı çalışıyor ve beraber sıra dışı işler ortaya koyuyorlar. Ancak ne kadar güzel işler de yapsalar aralarındaki iletişim giderek kötüleşiyor ve Gauguin’in sürekli olarak gitmekle tehdit etmesi sonucu bir gece Vincent kendisini jiletle tehdit ediyor ancak daha sonrasında aynı jiletle kendi kulağını keserek, bir fahişeye hediye ediyor.
1889 Ocak ayında yaşanan bu olayı yavaşça unutsa da, giderek kötüleşen mental sağlığı sebebiyle akıl hastanesine kendi isteğiyle yatıyor Vincent. Çalışabilmesi için kendisine boş bir oda da verilen Vincent, “Almond Blossom / Çiçek Açan Badem Ağacı” tablosu da dahil 150 civarı çalışmasını burada geçirdiği bir yıllık süreçte tamamlıyor.
1890 yılının Mayıs ayında buradan çıkan Vincent, Auvers-sur-Oise’e giderek, sanatçı arkadaşlarının yanında daha huzurlu bir şekilde yaşayacağını düşünüyor olsa gerek. Hem Paris’e yakın, kardeşini sık görebilir, hem sessiz sakin bir yer. E tabi bir de Paul Gachet var, Vincent’ı üretmesi için teşvik eden, ona göz kulak olan doktorumuz bu adam. Kendisi de amatör bir ressam olsa da Vincent’ın çalışmalarını hayranlıkla takip eden birisi. Öyle bir teşvik ki, günde bir çalışma bitirecek bir oranda çalışır hale gelmiş sevgili ressamımız.
Zaman böyle ilerlerken Temmuz başlarında kardeşinin işten ayrılacağını öğrenen Vincent, geçen süreçte mental sağlığını daha fazla koruyamıyor. Bu yolculukların sonlarını hiç ama hiç sevmiyorum, ancak burada bırakamayız, biliyorsun. Fakat yine de sana bir iyilik yapacağım ve ressamın birkaç çalışmasından oluşan galeriyi verip, ondan sonra götüreceğim o ana seni.
27 Temmuz 1890
Tarlalar arasından bir el silah sesi geliyor. Gözlerindeki haksız olma isteğini görebiliyorum ve inan ben de isterdim bunu. Attığımız her adımda biraz daha gerçeğe dönüyor bu an. En azından birileri geliyor, burada unutulmayacak. Haydi gel, odasına gidip orada biz de biraz soluklanalım.
29 Temmuz 1890
Theo için ne büyük bir acı. Kardeşini gözlerinin içine baka baka, elinden bir şey gelmeden, hiçbir şey yapamadan sadece seyretmek zorunda kalarak kaybetmek… Haydi çıkalım odadan artık.
Kısacık ömrüne ve geç başlamış sanat kariyerine 850’nin üstünde tablo ve 1300’ün üzerinde eskiz sığdırmış büyük bir sanatçının hayatını, yaşadıklarını görmeye çalıştık bugün biraz. Umarım sıkılmamışsındır sevgili dostum. Umuyorum ki daha mutlu öykülerde de görüşmek üzere.
Your Loving,
Vincent
--0 Yorum yap--