Deli
Bir yarım akıllı bir yarım deli
Mor ve Ötesi – Deli
Dört yanım akıllı bir yanım deli
Herkes akıllı
Bir ben deli
Yine bir gece ve ben yine blogdayım. Neden hep geceleri denk geliyor bilemiyorum bu yazma işleri, telefon sakinliyor diye herhalde. Şarkı ve başlık çok uyumlu oldu, sevdim bunu. Aslında son yazı olan Çağrı‘dan sonra Van Gogh hakkında bir yazı hazırlayacaktım. Hatta onu birkaç yazıdır hazırlayacağım ama bir türlü vakit ayıramadım gibi. Bu tarz metinler için araştırma yapmam gerekmeyince daha kolay oluyor yazması ama onu da aksatmamalı daha fazla, yakın zamanda araştırmaları bitirip halledeyim en iyisi. Ehm.. Ne diyordum ben, heh evet başlık ve şarkı diyordum.
Neden bu parçayı ve başlığı seçtim? Seçtiğim dizeler bunu açıklar nitelikte ama ben de tekrarlayayım. Bu mükemmel, aşırı zeki ve aklıselim insanların yaşadığı gezegende “Herkes akıllı, bir ben deli”. Haliyle bu kadar akıllının arasında bir deli kalmayı bir metinle kutlayayım istedim, bu metni de seninle paylaşayım istedim. Çok mu deli işi oldu dersin? Evet mi? Zihnime hoş geldin o halde 🙂
Yine araya iki koca ay girmiş biz görüşemeyeli. Biliyorum arada sana bu yazıyı atan Çağatay’la görüşüyorsun ama onunla tam da bir sayılmayız. Kendisi buraya pek uğramıyor, aramız açık galiba, konuşmamayı seçiyor benim aksime. Geçen ona da “Ne güzel delirdik he!” yapıp güldüm de ona alındı sanırım. Güzel de şakaydı epey gülmüştüm ben ona… Ciddi ciddi delirdiğimizi düşünüyor galiba, bir ara oturup konuşmam lazım onunla da. Belki de yoğunluktan olmuştur, salmış saçı sakalı zaten.
Ben buraya neden geldim, neden bu saatte bu satırları yazıyorum bilmiyorum açıkçası. Biraz da sıkıldım aslında. Çağatay sürekli iş iş iş diye gezip duruyor başımda. Onu dinlemekten yoruldum, bana yaşattığı stresten sıkıldım, bunaldım. Ben bunları yazarken bile karşımda bana epey sinirli bir şekilde bakıyor. Kendisini ışıktan alınca birazcık küsüyor gibi, fazla çalışma isteği var, bu sağlıksız. Anlar umarım günün birinde.
Bu pandemide hepimiz biraz delirdik. Kendini dinleyen herkes delirmeye mahkumdur bana kalırsa. Bunca yanlış karar ve pişmanlığın olduğu bir yaşamda kendini dinleyip nasıl sağlıklı kalabilir ki insan? Sonra depresyon vakaları artmış, aile içi huzursuzluklar artmış, şiddet olayları artmış. Bastırılmış kişilikler ve olaylar fiziğin temel etki tepki kanunuyla aynı mantıkta işler. Ne kadar baskı uygulanırsa tepkime de o kadar büyük olur. Birbirlerini sevmeyi değil, birbirlerine tahammül etmeyi öğrenmiş aileler için de bu baskı pek de hafif değil haliyle.
Küçük küçük paragraflar halinde yazmayı seviyorum, okurken takibi de kolay oluyor, boğmuyor da dışarıdan bakınca. “Acaba hayatıma da aynı sistemi uygulayabilir miyim?” diye düşündüm geçenlerde. Çalışma programı hazırladım kendime en ince detayına kadar ve ilk hatamın, neden o programın işe yaramadığının farkına da bu satırları yazarken vardım. Müfit Can Saçıntı’nın “Domatesler Acele Etmez” adlı TED konuşmasında şöyle bir söz vardı, bunu önceki yazılarda kullanmış mıydım bilmiyorum ama yine de belirteceğim:
Müziği müzik yapan ses değil, sessizliktir.
Müfit Can Saçıntı
Fark ettim ki kendime bu programı hazırlarken belirlediğim molalar bile tuhaf kısıtlamalara tabi. Doğru düzgün bir boşluk, bir sessizlik yok. Kendimden ya da kendime kaçabileceğim, süresini benim bileceğim bir zaman dilimi yok. Bu programı batıran şey, her şeyi kontrol etme isteğimin, doğası gereği imkansız olacağını göz ardı edişim oldu. Bazen tek ihtiyacım olanın her şeyi bırakıp, sessizce yapacağım bir yürüyüş, yapacağım bir telefon görüşmesi gibi basit şeyler olabileceğini fark ettim. Tüm bu işlerin sürekliliğini koruyacağını ve bunlara ne kadar zaman ayırmam gerektiğini benim seçmem gerektiğini fark ettim. Biliyorum, sen bana hep söylüyordun bunu ve ben hep “Elimde değil.” diyordum Vega gibi. O da hoş şarkıdır bak, buraya tıklarsan dinleyebilirsin sen de.
O halde tüm bu deliliğimle senin de daha fazla vaktini almayayım. Bana bir söz ver, kendine zaman ayır ve bu zamanı seni mutlu eden şeylerle geçir. Bu pandemi elbet geçer ve yenisi de daima gelir. Bunları aşmak, kendimizle yüzleşmekten geçiyor gibi duruyor. Söz, ben de elimden geleni yapacağım.
Tüh, sırada bunu Çağatay’a anlatmak var…
--0 Yorum yap--