Yankı
Merhabaaa, merhabaa ve merhaba sevgili arkadaşım,
Yine çooook uzun zaman yazamadım, kaybolup gitmiş gibi oldum biliyorum. Üzülerek belirtmeliyim ki yazmadığım süreyi kitap projeme de ayıramadım, sadece yazamadım sanırım, biraz da bundan, kelimelerin zihnimdeki yankısından kaçındım sanırım. Gel gelelim yankıların bu sonsuz karanlıkta duracağı da yok. Madem öyle, neden biraz da biz gürültü yapmayalım, değil mi?
Bir adım attın karanlıktan dünyaya
Duman – Hayatı Yaşa
Düşünmeden sattın ruhunu bir yalana
Bin çile çektin ömrünün her anında
Uyan dostum uyan şu tatlı rüyadan
Bu şarkıya epeydir çalma listelerimde de denk gelmemiştim. Güzel bir hafıza tazeleme olacak hepimiz adına, buna inanıyorum. Peki biz hangi tatlı rüyadan uyanıyoruz? Seçim sabahı dersem çok mu agresif bir seçim olur ki heheheh. Tamam tamam, biz kendi benliklerimizi başardığımız, en en en başarılı, en birinci bizim olduğumuz rüyalardan uyanalım, yok yere seni de riske atmayayım, Marmara soğuktur malum. (evet onu da yaptım, bu tiviti de alalım hakim bey.)
Her şey bir kenara dursun, son zamanlarda yaşadığım binlerce planın bozulmasında, yaşanan depresif yıkılmalarda, düşüncelerin uyanık tuttuğu gecelerde, mental çöküşlerde, heveslerin karadeliklere hapsolurcasına yok olup gitmesinde çok çok önemli bir etken var. Aklındaki cevabı biliyorum ama o daha farklı bir etken, büyük olsa da şu an bahsedeceğim şey kadar değil.
Bu çok çok önemli etken benim ta kendimden başkası değil tabi ki. Nasıl twist ama? Hop oradan girdim cümleye, hop buradan çıktım, çakma, ucuz, kalitesiz Hollywood senaryosu gibi ilerledim bi’ anda. Oku bunları ey Amazon, yüzlerce milyon dolar parayı o kadar kalitesiz senaryo ekibine rağmen yedirmeye devam edeceksen ben de yazabilirim aynı şeyleri, hatta bedavaya yapayım ya. Böyle berbat senaryo amme hizmeti olarak vermek için bile utanç sebebi, anonim yazarsınız altına, önemle rica olunur heheh. Ay konudan çok saptım, dönelim hemen, burası hiç yokmuşcasına devam edeceğim son paragrafta.
Evet bu çok çok önemli etken bendim. Yaptığım her işte kafamın içine kadar bir çok insan tarafından işlenmiş “Sen yapamazsın, bunu başkası da yapar, bu iş olmaz.” vb. sayısız sesin yankısına kulak vererek büyük bir hata yaptım. Geçip gideceği düşüncesiyle kendimi aldattım belki de, buradan tam emin değilim. Ama başaramadığım her şeyin arkasında her şeyden önce benim buna inancım olmadığını, benim kendime olan inancımı çok önce yitirdiğimi fark ettim ve bu benim kendi kendimi ne kadar yıprattığımı biraz daha vurdu yüzüme. Daha önce de bahsetmiştim iç savaşlarımın epey şiddetli olduğunu, bu fiziksel değil, sözlü bir şiddetti ve diğerlerinden daha çok acıttı dürüst olmam gerekirse…
“E iyi güzel, bu kadar boş konuştun anlattın da, ne oldu yani, ne yaptın düzelttin mi her şeyi?” diyeceksin haklı olarak ve hayır düzeltmedim. Bugün buraya mükemmel ötesi zafer öyküleri anlatmaya gelmedim, başardığım mükemmelötesi olayları anlatmaya da gelmedim. Biraz içimi dökeyim, biraz da sen anlat, ortaya karışık bir masa kurmuş olalım istedim. Bazen insan sadece anlatmak istiyor sanırım, zehri akıtmak gibi. Tutması fazla riskli diye duydum ben, aramızda kalsın.
Ben bu en birincili rüyadan uyandığımda, aklımdaki ilk ve en önemli düşünce beni hayata bağlayan şey oldu aslında:
“Ben mükemmeli aramıyorum, bu imkansız bir arayış. İnsan doğası gereği açgözlü, daima daha fazlasını isteyen ve arzulayan bir varlık. Daima daha iyisini arzulayan biri için mükemmel değil, biraz daha iyisi vardır ve bu sonsuzdur. Mutlu olacağım, yetinebileceğim ortalama bir sonuç, sonsuz bir arayıştan kesinlikle daha iyidir.”
Filozof Ç. (Bu olmasa olmazdı dürüst olalım hadi)
Elimdekini kontrol edip, uzak yıldızlara değil, gidebileceğim gezegenlere bakmam gerektiğini biraz geç öğrendim sanırım ben. Hem de bu cümleleri çevremdeki insanlara belki defalarca anlatmama rağmen. Heh, terzi-sökük meselesi bu işte. Terzi olarak söküğü bulduk da, dikmesi kaldı. Onu da zamana bırakacağız. Dikebilirsek ne ala, dikemezsek nallar ne güne diyerek umut dolu bitirmemeliyim tabi ki bu yazıyı hehe.
Bir sürü aforizma sıralayıp, burada seninle felsefe de tartışabiliriz ama neden ikimizin de bildiği ama asla uygulamadığı düşünce çeşitleriyle birbirimizi yoralım değil mi? Onun yerine gel seninle bir konuda anlaşalım. Bu ülke, yönetimiyle, insanıyla ve her türlü koşuluyla bizi ne kadar zorlarsa zorlasın, biz önceliğin kendimizde olması gerektiğini asla unutmayalım. Bunu düşünüp, bunu koruyacak adımlar atalım. Yaşayamadan ölmek berbat bir his olmalı. Bu hisle ölmektense, bunun uğruna çabalarken ölmek ve belki de başarabilmek güzel bir şey olabilir. Çok ölümlü bir son oldu bu, hikayeleştirilmiş olayımsı yazılardaki gibi. Eh, evrimin öğrettiği önemli şeylerden biri, başlangıcı olan her şeyin sonu da var. Sen bu yazıyı bitirene kadar vücudunda o kadar çok hücre ölüp yerine yenileri geldi ki.. Bundan bir süre sonra tamamıyla yeni bir sen olacaksın mesela ve bundan haberin bile olmayacak, sadece günlük rutinlerine devam edeceksin, bir gün daha bitecek ve eğer beyninle uzlaşmayı seçmezsen, günün sonunda “ben hayatımla ne yapıyorum?” sorusu sonsuz yankılarla asla zihnini terk etmeyecek.
Kendine bu eziyeti yapma. Senin için sürekli yenilenen bedenine özgürlüğü armağan et ve biraz da mutlu olmak için çabala. Kim bilir, belki sandığından daha sık başarılı olursun. Fısıltıları mutluluk dolu kahkahalarla bastırabilmen dileğimle bitireceğim bu yazıyı. Kendine çok çok iyi bak!
--0 Yorum yap--